4 Mart 2022 Cuma

İbrahim (A.S.) ve Nemrud Nuh (a.s.) oğlu Hâm oğlu Kenan oğlu Kûş oğlu Nemrud, Babil diyarında yaşardı. Babil Bağdat yakınlarındaydı. Nemrud çok zulüm edici bir padişahtı. Puta tapardı, kendisinin birçok, kendine has putları vardı. Altından, gümüşten, kızıl yakut ve incilerle ve türlü türlü cevahirle bu putları süslemişlerdi. Nemrud'un Azer adında bir veziri vardı. Nemrud'un malının, hepsine ve definelerinin çoğu onun elindeydi. Nemrud onu çok hoş tutardı. Ve kendisini çok severdi. Bu Azer, İbrahim Peygamberin babasıydı. ( Bazı alimlere göre de amcasıydı.) On ikinci atada Nuh Peygambere bağlanırdı. Azer'in İran dilinde adı Târak idi. Ve soy zinciri şöyleydi:


1 -Nuh (a.s.) 2-0ğlu Sam 3 -Oğlu Erfahşud 4 -Oğlu Kaynan 5 -Oğlu Salih 6-0ğlu Aber 7 -Oğlu Falek 8 -Oğlu Argım 9 -Oğlu Sorug 10-0ğlu Nahı 11 -Oğlu Târek 12 -Oğlu Azer 13 -Oğlu İbrahim
* * *
Rivayet edilmiştir ki, (Eski) dünyada dört padişah, yeryüzünü hükmü altında bulundurmuştur ki ikisi Hak dinindeydiler. Hak dininden olanlar, Hz. Süleyman Peygamberle Hz. Zülkarneyn'di. Diğer ikisi kafirdi ki biri Nemrud, birisi de Buhtun Nasar idi. Kimileri:
-"Nemrud yedi iklime hükmeden değildi. Yalnız Babil ülkesine padişah omuştu" derler.
Nemrud Hükümdar olunca, tahtına oturup çok zulümler yaptı. Kötü kötü işler ortaya koydu. Bir gün memleketinin uluları, sayılı kimseleri, yıldızlara bakanları, bilginleri toplandılar. Onun yanına geldiler:
-Bu yıl içinde, kitaplarımızın gösterdiğine göre, senin yurdunda bir erkek çocuk dünyaya gelecek. Senin dinine batıl diyecek. Putlarınızı kıracak ve senin hükümdarlığını elinden alacak, mülkünü avucunda tutacaktır. Hem de sen onun yüzünden helak olacaksın! dediler. Nemrud, bu sözleri işitince çok üzüldü. İllere adamlar gönderdi. Vezirler yolladı ve sıkıca ısmarladılar ki,
- Hangi kadın çocuk doğuracaksa defterlere yazılsın. Dikkat edilsin. Eğer erkek doğurursa fırsat vermeyip hemen öldürülsün, kız doğurursa dokunulmasın.
Böylece, her kadın gözetildi. Eğer erkek çocuk doğurmuşsa onun çocuğunu öldürdüler. Bu hal İbrahim (a.s.)'ın anasının gebeliğine kadar sürdü, gitti. Ve bir gece, O, İbrahim (a.s.)'ı doğurdu. Fakat, oğlan çocuk doğurduğunu gizledi. Gelen adamlara:
-Çocuğum öldü! diye haber verdi.
Onlar da onun oğlunu almaktan uzak kaldılar. İbrahim (a.s)'ın anası, oğlunu, geceleyin aldı, götürdü. Bir mağaranın içinde sakladı. Doyuncaya kadar emzirdi. Sonra mağaranın ağzını büyük bir taşla kapattı.
- Ne konu komşu, ne Babil halkı bunu sezmesinler! dedi.
İki, üç gün oraya gitmedi, üç günden sonra:
-Varayım, oğlumu göreyim! dedi. Acaba sağ mı? Öldü mü bileyim! Galiba öldü! dedi.
O mağaraya gelince İbrahim (a.s.)'ın sağ ve selamette olduğunu gördü. Parmağını ağzına almış, emip yerde yatıyordu. Hak Teala onun rızkını parmağından vermişti. Oğlunu hemen yerden kaldırdı. Doyuncaya kadar emzirdi. Yine mağaranın ağzını kapattı. Evine döndü. Ve bu hal bir yıl sürdü. Her zaman gizlice gelir, oğlunu emzirir, sonra yine geriye, evine dönerdi. Ve bu hali kimseye duyurmaz, söylemezdi. Hatta kocası Azer'e de bildirmezdi. Belki Nemrud'a söyler diye. Azer, bu ululuk ve iş içinde olduğu halde evde putlar yapar, satardı. Parasını yerdi. Kendi kendine:
-Kendi el emeğimle geçiniyorum. Bu helal bir paradır. Devlet kesesine elimi uzatmıyorum! derdi.
Öte yanda, İbrahim (a.s.) Allahü Teala'nın emri ile büyüyordu. Bir günde bir aylık çocuk kadar ve bir ayda, başka çocukların bir yılda büyüdüğü kadar büyümüştü. Böylece de on beş aylık olmuştu. Sanki 15 yaşında bir erkek çocuğu haline gelmişti.
Bir geceydi. İbrahim (a.s.)'ı annesi doyurmaya gelmişti. Çünkü gündüzleri gelmekten çekiniyordu. İbrahim (a.s.)'ı doyurdu. Sonra mağaradan dışarı çıkardı, oturttu. İbrahim (a.s.) başını göğe kaldırdı. Yıldızları gördü. Şaşırdı, kaldı. Kendi gönlünün içinden:
-Acaba bu göğü, bu kadar büyüklükte kim yarattı? dedi. Bunun sahibi kimdir? diye düşündü. Sonra ansızın büyük bir yıldıza gözü ilişti. Yine:
-Bunun sahibi kimdir acaba? dedi. Sonra:
-"İşte Rabbim budur!" diye mırıldandı. (Bu sözden kastedilen; "Acaba Rab bu mu ki?" demektir.) Çünkü Hazret-i İbrahim o büyük yıldızın nurunu kalan yıldızlardan daha parlak görmüş ve:
-Bu ilah mıdır? diye düşünmüştü.
Çünkü, dileği kendisini Yaradan'ı bulmak, tanımak ve bilmekti. Az sonra o yıldız dolanıp kaybolunca:
-Hayır, Ben batan şeyi sevmem! dedi. Nitekim Kur'an-ı Kerim şöyle buyurur: "Gece bastığı zaman, İbrahim, bir yıldız görmüş; Rabbim bu mu? ve yıldız batınca; "Batan şeyleri sevmem!" demişti." (En'am süresi, ayet: 76) Hazret-i İbrahim:
-Hali üzere durmayan, doğan, sonra batan bir şey RAB olamaz! dedi.
Az sonra ay doğdu. İbrahim (a.s.) onun yıldızdan daha parlak olduğunu görünce:
-Yoksa Rabbim bu mu? dedi. Fakat o da batınca:
-Rabbim bu da değilmiş! dedi.
Hazret-i İbrahim'in annesi o gece evine gitmemiş onunla sabahlamıştı. Gün doğunca o güneşe baktı:
-Bu, onlardan daha büyük. Aydınlığı onlardan çok. Meğer olsa olsa Rab budur! dedi. Ama, güneş de batmıştı. O zaman İbrahim (a.s.):
-Bunların hiç birisi Rab olmağa yaramaz. Bunlar benim Rabbim değildir. Bunları da yaratan O yüce Allah'tır, O büyük Yaratan'dır! dedi. Nitekim Hak Teala da şöyle buyurur: "Ben, varlığımı gökleri ve yer'i yaratana çevirdim. Ben müşriklerden değilim." (Enam suresi, ayet: 79)
Ve İbrahim (a.s.):
-Ben o gök ve yerleri yaratana açıktan iman getirdim, ona ortak koşamam!
Hemen o dakikada Hazret-i İbrahim (a.s.)'ın kalbinde Allah'ın Birliği ağacı filizlenip büyüyüp dal saldı. Anasına:
-Ya Ana! dedi, beni buradan çıkar, ben Rabbim'i isterim! dedi. Annesi, onu aldı, evine getirdi.
.....
Kaynak: Tarih-i Taberî, Türkçe Tercümesi, c. 1, s. 168

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder