⚠️ FİTNELER
♦️ Dehmâ Fitnesi,
🔹 Vehmâ Fitnesi,
🔸 Summün, Bükmün, Umyün Fitneleri,
🔹 Vehmâ Fitnesi,
🔸 Summün, Bükmün, Umyün Fitneleri,
🌹 Fahr-i Âlem (s.a.v.) ashâb-ı güzîne sohbet sırasında suallere cevap verirken, Ebû Zerr (r.a.) irtihâl-i nebîden sonra, zuhûru beklenen fitnelerden sual etti.
🌹 Cevaben: "Dehmâ fitnesi, vehmâ fitnesi, summün, bükmün, umyün fitneleri, zuhur ile ehl-i islâma saldırırlar,
♦️ Birinci Kılınçla,
🔹 İkinci Ehl-i Kuran’la,
🔸 Üçüncü İse Zikir ve Râbıta Ehli Olanlarla Def Edilecektir."
♦️ Birinci Kılınçla,
🔹 İkinci Ehl-i Kuran’la,
🔸 Üçüncü İse Zikir ve Râbıta Ehli Olanlarla Def Edilecektir."
🔺 Dehmâ'dan murad,
Hz. Ali ve Hz. Muâviye (r.a.) aralarında vâki fitne veya haçlı seferleriyle İslâm âlemini yok etmek üzere yapılan taarruzlar. Bunlar İslâm kılınçları ile def edilmiştir.
Hz. Ali ve Hz. Muâviye (r.a.) aralarında vâki fitne veya haçlı seferleriyle İslâm âlemini yok etmek üzere yapılan taarruzlar. Bunlar İslâm kılınçları ile def edilmiştir.
🔷 Vehmâ fitnesi, Fâtih'in İstanbul'u fethidir.
Batı Trakya'dan Çatalca yakınlarında bir pîr-i fânî, Fatih'e hitaben:
"Ey Mehmed, nereye?" sualine:
"İstanbul'u fethe gidiyorum." cevabını verince, Pîr:
"O vehmâ fitnesidir. Onu fethedecek asker ehl-i Kur'an olmak gerek." Fatih:
"Hepsi Kur'an bilirler." Pîr:
"Öyleyse imtihan gerek." der.
Fatih bağlar arasında ordugâh kurup bir hafta bekler. Hafta sonu, orduya hareket emri verilir. Sefer sırasında orduya: Padişah hasta, yanında üzüm olan varsa getirsin, devâ olur, şifa bulur, diye ilân edildiğinde, hiç birinde üzüm bulunmadığı anlaşılır. Ve Pîr:
"Ya Mehmed sana fetih müyesserdir" diye tebşir eylemiştir.
Bu fitne de ehl-i iman ile def edildi.
🔶 Summün, bükmün, umyün fitneleri,
Bir kısmı geçmiş, Bir kısmı gelmekte, Bir kısmı da gelir.
Bu fitnelerse, zikir ve râbıtanın nurlarıyla def edilecektir.
Bir kısmı geçmiş, Bir kısmı gelmekte, Bir kısmı da gelir.
Bu fitnelerse, zikir ve râbıtanın nurlarıyla def edilecektir.
Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.)
🌏 “Selefin mum ışığında yazdığı paha biçilmez hazine misali eserlerin toprağa gömülerek çürüdüğünü, bakkallara satılarak çöplüklerde çiğnendiğini, bir kısmının da kütüphane raflarında tozlanmış ve çürümeye terk edilmiş olduğunu gördüm. Medreseleri kapanmış, yazısı değiştirilmiş, din ilimleri yok olmaya yüz tutmuş olan bir zamanda, kitap yazmaktansa, yazılan ilmî eserleri anlayarak anlatacak ve ilmi satırdan sadra intikal ettirip yaşatacak talebe, yani canlı kitap yetiştirmeyi daha lüzumlu buldum.”
Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.)
Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.)


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder