🌹Safa tepesinin arkasında yalnız olarak namaz kılmaktadır. Ebu Cehil ve avenesinin hücumuna uğrar, topukları tekmelenir, başını toprak, üzerine deve dışkısı atılır. Ve bu arada O, sadece:
“Kureyşliler! Bana vuruyorsunuz ama ben sizin peygamberinizim!” demektedir.
Mekke egemenleri Kâbe’nin yanında Hicr denilen yerde oturmuş, Hz. Muhammed’i çekiştirmektedir. Ve bir türlü O’na hak ettiği(!) cezayı veremedikleri için de birbirlerini kınamaktadır. Tam bu sırada Hz. Muhammed çıkagelir, Kâbe’yi tavafa başlar. Kureyş kendisine laf atar. O önceleri sabreder. Fakat ikinci tavaf, derken üçüncü tavaf laf atmalar devam eder. Ve Hz. Muhammed’in de sabrı taşar. En sonunda karşılarına dikilir:
“Kureyş topluluğu!” der,”duyuyor musunuz? Canımı kudreti elinde tutan varlığa yemin ederim ki ben dünyaya bu dava uğrunda feda olmak için geldim!” Samimiyeti, kararlılığı, ciddiyeti ve hiçbir kelimenin tanımlayamayacağı o özel manevi hali… Kureyşlileri kanı damarlarında donar. Kilitlenirler. Söyleyebildikleri tek şey, özür dilercesine:
“Vazgeç Muhammed!” demek olur. “Sen cahil bir adam değilsin, uyma bizim laflarımıza!” ve ertesi gün aynı yerde yine aynı ekip olarak toplandıklarında bu kez de dünkü pısırıklıklarına pişman olurlar:
“O kadar kalabalık olduğumuz halde” derler, “nasıl oldu da bize o şekilde kafa tutmasına bir şey yapamadık. Bir de adeta özür diledik” Pişmanlıkları hınca dönüşür, birbirlerini bilerler. İlk fırsat ta dünün intikamını almaya karar verirler. Ve çok geçmez Hz. Muhammed yine görünür, yine yalnızdır. Bu kez bir kabadayı topluluğu halinde önünü keser, çevresini kuşatırlar. En belalılarından biri, Ebu Muayt oğlu Ukbe, kavgayı başlatabilmek için sırıtarak sorar:
“Sen bizim tanrılarımızı inkâr ediyor musun?” O’nun cevabı tek kelimedir:
“Evet!” Bu tek kelime sanki bir hücum emri olur. Hep birden üzerine çullanırlar. Olayı başlatan Ukbe, en hırlılarıdır. Hz. Muhammed’in kendi elbisesini boynuna dolamış onunla boğmaya çalışır. Hz. Muhammed’in soluğu kesilir, dizleri üzerine düşer ve kendisini son anda kurtaran Hz. Ebu Bekir olur:
“Rabbim ALLAH’tır dediği için bir insanı öldürecek misiniz?” der. Kureyş’li saldırganları dağıtır.
Bir başka gün Hz. Muhammed’i kurtaran on bir yaşındaki kızı Fatıma olur. Olay yine Kâbe’de olur. Hz. Muhammed yine tek başınadır ve namaz kılmaktadır. Saldırganlar ise bu konuda Kureyş içinde daima başı çeken yedi kişilik özel(!) bir gruptur. Gitgide daha çok hırslanarak ve söylenip birbirlerini tahrik ederek önce bir süre Hz. Muhammed’i seyrederler. Sonra Ebu Cehil’in gözüne bir gün önce putlara kurban edilerek orada kesilmiş bir devenin bağırsakları takılır. Aklına da çok parlak bir fikir! Gözleri ışıldayarak kafadarlarına döner:
“Şu bağırsakları” der, “kim yere kapandığı zaman Muhammed’in boynuna geçirir!” Bu işlerin adamı Ukbe’dir. Hiç düşünmeden kalkar yerinden ve dudaklarında şeytanca bir sırıtmayla yerden, bir gündür kızgın Arabistan güneşinin altında iyice kokuşmuş olan bağırsakları alır ve olup bitenden habersiz Hz. Muhammed’in sırtına bırakır. Hz. Muhammed, deve dışkısı ve kanının altından havasız kalır yavaşça boğulmaya başlar. Kureyş’li sadistler ise gördükleri karşısında yıkılmamak için birbirlerine tutunarak, göğüslerini yumruklayarak ve gözyaşları dökerek gülmektedirler. Bütün yaşamları boyunca hiç bu kadar eğlenmemişlerdir. Hz. Muhammed’i ise en küçük kızı Fatıma kurtarır. Zayıf bedeni, minik elleri deve işkembesine zar zor güç yetirir. Bir yandan hırsından ağlamaktadır küçük Fatıma ve bir yandan da işkembeyi çekiştirirken babasına bunları yapan insanlara var gücüyle sövüp saymaktadır. Nihayet babasının sırtından bağırsağı sıyırmayı başarır. Hz. Muhammed ise önce namazını bitirir. Sonra kahkahaları hala kesilmemiş olan sadistlerin karşısına geçer. Başından aşağıya doğru kokmuş kan ve dışkı karışımı sızmakta olduğu halde ellerini açar:
“ALLAH’ım” der, “Kureyş’i Sana havale ediyorum!” donup kalırlar. Çünkü bilirler ki Muhammed gibi birisinin, hem de bu haldeyken, hem de bu yerde yapacağı dua mutlaka kabul edilecektir. Fakat artık iş işten de geçmiştir. Yapılan şey gerçekte Hz. Muhammed’in onuruna değil O’nun ve Âlemlerin Rabbi olan ALLAH’ın gayretine dokunmuştur ve elbette ona göre bir bedeli olacaktır. Hz. Muhammed’in o anda okumakta olduğu beddua sadece bu gerçeğin bir gereği ve yansımasıdır. Ve Hz. Muhammed duasına devam eder:
“ALLAH’ım bu topluluğu Sana havale ediyorum. ALLAH’ım Ukbe’yi Sana havale ediyorum! ALLAH’ım Ümeyye’yi Sana havale ediyorum.” Sonra Utbe, Şeybe, Velid ve Umare der, yedi ismin hepsini tek tek sayar. Duydukları yedi kafadarı fazlasıyla rahatsız eder, korkutur.
Olayların akışı gösterir ki ALLAH O’nun o duasını sekiz sene sonraya vadeli olarak kabul etmiştir. Çünkü o yedi kişinin hepsi Bedir günü Müslüman kılıçları altında parçalanacaktır.
Fakat şimdilik Hak tarafında olanların sınav ve pişme, olgunlaşma günleridir.
🌹o ki Allah'ın en güzel kulu o ki hiç görülmeden bu zamana sevgisi aşkı nuru gelmiş Muhammed (Sallahu Aleyhi veSellem) bunları bu zorlukları yaşamışken ama ne olursa olsun ümmeti için vazgeçmemiş savaşmışken sen ben biz aciz kullar nasıl dardayız zordayız vaktimiz yok yapamıyoruz deriz.Nasil tutar yüzümüz Ümmeti için savaşan göz yaşı,kanını döken Muhammede.Nasıl tutar yüzümüz Mevlâmın karşısına çıkmaya.
😔Affet Allahım Affet Ya Rabbim bu aciz cahil bi haber kullarını sen yinede En affedici bağışlayıcı olan olarak affet😭Amin
🌹o ki Allah'ın en güzel kulu o ki hiç görülmeden bu zamana sevgisi aşkı nuru gelmiş Muhammed (Sallahu Aleyhi veSellem) bunları bu zorlukları yaşamışken ama ne olursa olsun ümmeti için vazgeçmemiş savaşmışken sen ben biz aciz kullar nasıl dardayız zordayız vaktimiz yok yapamıyoruz deriz.Nasil tutar yüzümüz Ümmeti için savaşan göz yaşı,kanını döken Muhammede.Nasıl tutar yüzümüz Mevlâmın karşısına çıkmaya.
😔Affet Allahım Affet Ya Rabbim bu aciz cahil bi haber kullarını sen yinede En affedici bağışlayıcı olan olarak affet😭Amin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder