10 Nisan 2020 Cuma

AFAT VE BELALARIN ZUHURU!

AFAT VE BELALARIN ZUHURU!
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا
كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Yaptıklarının bir kısmını tatsınlar diye insanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki onlar hakka dönerler.(Rum, 41)
Süleyman Hilmi Tunahan efendi hazretlerinin(ksa) ders halkasında anlattıklarını not alan merhum Ziya Sunguroğlu Rum suresi 41. Ayet-i Kerimenin tefsirinde şunları yazmıştır.
“Afat ve belaların zuhur ettiği memleketlerde ism-i hakîm (hikmeti ilahiye)den dolayı ibadullah için dahi maslahat-ı azime vardır. Çünkü afatın zuhuru itaata davet hikmetine bağlıdır. Cenab-ı Hak, istidadını kaybeden kullarını itaata rucü etsinler diye bir takım afat ve belalar ile ikaz eder. Onları uyarmak için işledikleri masiyetten bazısının acısını bu dünyada kendilerine tattırır. Mesala: Son olarak Sibiryada meydana gelen zelzele,Türkistan ve diğer yerlerde ceryan eden sürgün vak’aları gibi bazı meşekkat ve zorluklarla Allahu Teala, kabul-i hidayet olan kimseleri ikaz ediyor. Fani hapishane korkusundan baki hapishaneyi unutup inhiraf ettikleri için kabul-i hitab olan yerlerde kudretini göstererek oradaki insanları uyarıyor.Nitekim (Laileillahuvelmelikulcebbar) deki ism-i Cabbarın esrarı budur. Yani hidayete isti’dadı olan kullarını zor
kullanarak itaata götürür demektir.” ( RumSuresi 41. Ayetin Tefsiri, Z.Sunguroğlu Notları, S.16)
Hayra vesile olan bir hayra öncülük etmiş, katkıda bulunmuş veya gelecek nesillerin yetiştirilmesi için islami eğitim seferberliğine iştirak etmiş bir kimse, bütün bu sa’y u gayretinin neticesini bir gün mutlaka karşısında görecek ve amel defteri hiç kapanmayacaktır.
“Kim hidayete çağrıda bulunursa, kendisine tabi olanların sevapları kadar ona sevap verilecek ve tabi olanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmeyecektir. Kim de dalalete davet ederse, kendisine tabi olanların günahları kadar günah ona verilecek ve tabi olanların günahlarından da hiçbir şey eksilmeyecektir.” (İbn Mâce,
Sünnet 14)
İnsanoğluna yapılabilecek hizmetlerin en kıymetlisi, onun ebedî saâdet ve selâmetini temin edecek olan hizmetlerdir. Bunların en yücesi olan îlâ-yı kelimetullâh, mü’minlere emânet edilmiş azametli bir dâvâ ve kudsî bir vazifedir. Zira hidâyete muhtaç bir insanı, ilâhî hakîkatlerle tanıştırıp onun îmanla şereflenmesine vesîle olmak, Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in nazarında, en kıymetli dünyâ metâları olan kırmızı develere sahip olmaktan ve hattâ üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıydır.
Süleyman Hilmi Tunahan Efendi hazretleri(ksa) ne buyuruyor:
“Tarikat-i Celile-i Sıddika-i Nakşıbendiyye’nin en güzel hasletlerinden biri de başkalarının menfaatını kendi menfaatından üstün tutmaktır. İmam-ı Rabbani evlatları hep şöyle düşünür: ‘Bu dünyada herkes müslüman olsun, alim olsun ve zengin olsun. Hayatını ibadet ve taat içinde geçirerek tarik-i cenneti bulsun. Biz de bu yolun hadimleri olalım, yeter!’ Bu, ne güzel bir haslet-i azimedir. Çünkü ehl-i rabıta’da Sıfat-ı Ilahiyeden “Cemal” sıfatı galiptir. Onun için dalalette olanların helakını değil, hidayetini isterler. Ehl-i küfrün ve ehl-i dalaletin helak olup cehenneme girmesinde fayda yoktur. Nitekim Cenaba-ı Hak bütün Enbiya-i Murselini insanların hidayeti için göndermiştir, helakı için değil. ( Merhum Ziya Sunguroğlu Notları: S.7)
Suleyman Efendi'nin(ksa) yolundan gidenlerin yapması gereken yegane hizmet Ümmeti Muhammed'in hidayetine çalışmaktır. Süleymen Efendi(ksa) en son sohbetleri olan Topçular konuşmasında şöyle beyan etmişlerdir.
“Sizi tebrik ederim çocuklar. Akranlarınız nefis ve heva peşinde başıboş dolaşırken, sizler Hazret-i Mevlâ’nın zatının nuru ile alakadar ve sıfatının eseri olan ilm-i Kur’an ile meşgul oluyorsunuz. Burada öğrendiklerinizle ümmet-i Muhammed’in evladını bataklıktan kurtarmağa hazırlanıyorsunuz. Bu ne yüce bir vazifedir... Yemin ederim çocuklar, sizler bu dünyanın en bahtiyar insanları ve hatemi’s-saade bahçesinin fidanlarısınız. Hepiniz ümmet-i Muhammed’e yadigâr olsun.”
Talebelerini Ümmeti Muhammed'e bırakmasıydı. Bu Ümmet için yaşadı ve evlatlarınıda "Ümmete yadgâr olsun" diye bitirdi..
Peygamberimiz (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi, din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72; Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33)
Hz. Ali (r.a) şöyle demektedir: "Senin hakiki kardeşin seninle beraber olan, sana menfaat versin diye, kendi nefsine zarar vermeye razı olan, zamanın felaketleri kapını çaldığı vakit, senin dağınık durumunu derlemek için o, derli toplu öz durumunu dağıtandır."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder