Beyazıd-ı Bestami hazretlerine,
“Efendim falan yerde büyük bir zat var!” diye çok övmüşler. Beyazıd-ı Bestami (k.s.) de,
“Öyle ise ona ziyaret vacip oldu, gidip ziyaret edelim” buyurmuş. Ve bir hayli yol gidip, zahmet çekip onun yaşadığı şehre (bir rivayette Mısır/Kahire’ye kadar gitmişler). O zat da dergâhından çıkmış talebeleri ile mescide gidiyormuş. Hz. Beyazıd dikkatle ona bakarken, o zatın dikkat etmeden kıbleye karşı tükürdüğünü görünce hemen yanındakilere, “Geri dönün!” emrini vermiş.
“Neden görüşmeden dönüyoruz?” denince de,
“Dinin emirlerini yerine getirmekte sünnet-i seniyyeye ve İslâm edebine riayette bu kadar dikkatsiz olup, kıble tarafına tükürebilen zattan veli olmaz” buyuruyor ve hep beraber geldikleri gibi geri dönüyorlar.
***
Dilerseniz son sözü, “hıtâmuhû misk” kabilinden Tarikat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye-i Müceddidin silsilesinin 33. ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi TUNAHAN (k.s.) hazretlerine bırakalım, gönül kulağımızı ona verelim.
“Amr İbni Cemuh’dan (r.a.) rivayet edilmiştir ki, Peygamberimiz (s.a.v.) mealen şöyle buyurmuşlar: “Kulun muhabbeti ve Allah için buğzu olmadıkça, (yani kul Allah için sevip, Allah için buğz etmedikçe) iman onun hakk-ı sarihi olamaz (yani gerçek hakkı olamaz). Eğer buğz-i lillah (gerçekten Allah için buğz etmek) bir kulda hakkı ile olursa, o kimse Allah tarafından filhakika velayete müstehak olur (yani gerçekte Allah’ın veli kullarından olmaya hak kazanır).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder