2 Mayıs 2020 Cumartesi

“…Şeytanın hilesi zayıftır!” Şeytan, sürekli mü’minlere sokulur, imanlarını çalmak, ibadet ve amellerini mahvetmek, ahlâkını bozmak için çok büyük çaba sarf eder. Çünkü mü’min, iman nûriyle, Allahu Teâla’nın huzurunda ve O’nun murakabesinde / kontrolündedir, hazinesi dolu bir kimse durumundadır. Şeytan ve nefis de dolu olan bu hazineye sisici yaklaşıp, onun imamından, ibadetinden, ahlâkından çalmak ister.

“…Şeytanın hilesi zayıftır!”
Şeytan, sürekli mü’minlere sokulur, imanlarını çalmak, ibadet ve amellerini mahvetmek, ahlâkını bozmak için çok büyük çaba sarf eder. Çünkü mü’min, iman nûriyle, Allahu Teâla’nın huzurunda ve O’nun murakabesinde / kontrolündedir, hazinesi dolu bir kimse durumundadır. Şeytan ve nefis de dolu olan bu hazineye sisici yaklaşıp, onun imamından, ibadetinden, ahlâkından çalmak ister.
Ancak unutmamak lazım; vesvese, kendine hâs tutarsızlığıyla iyi bilindiği zaman kat'iyen zararlı olamaz. Zira Kur'an-ı Kerim’de,
"Muhakkak, şeytanın hilesi zayıftır." [Nisa suresi, 76] buyrulmuştur.
Vesveseye maruz kalan kalb, kötü ve dikkatsiz insanların çer-çöp attığı pınara, ararsuya benzer. Oysa akan su, üzerine atılan o çer-çöpü götürecek ve safiyetini yine muhafaza edecektir. Sizin kalbiniz, imanınız berrak, pırıl-pırıl bir pınar gibi ise, o zaman onu bulandırmak için üzerine atılan tozun, toprağın ona hiçbir zararı olmayacaktır.
Sözün özü; vesvese iradî olmayıp, fiiliyata dökülmüyorsa insanı mes'ul duruma sokmaz. Zira mükellef ve mes'ul olmada irade ve şuur esastır. Hayvanların yanısıra, mecnunlara ve aklı, şuuru yerinde olmayanlara da teklif ve sorumluluk yoktur. Bu itibarla gelen vesveseler iradî olarak gelmiyor ve biz planımızı, programımızı yapıp, "gel" diye kalb ve düşünce kapılarımızı ona bizzat kendimiz aralamıyorsak, mes'ul sayılmayız. Yeter ki onu kabullenip dışarıya vurmayalım, kalbimizden söküp atalım.
İrade, genellikle kendi kendine gelen vesvese ile karşı karşıya kalır ve davetsiz geldiğinden dolayı da ona karşı mukavemet edemez / karşı koyamaz. Ayrıca insan, fikrî çağırışımlarla iradesi dâhilinde olmadan, gördüğü, duyduğu, okuduğu şeylerle de bir takım hatıralara, hayallere, düşüncelere maruz kalabilir. İnsanın bu hali, yaratılışın muktezası olduğundan çok defa bunlardan kurtulmak da mümkün değildir.
Kısacası vesvese, insanın manevi yönde, ebedi olan ahiret yolculuğunda ilerlemesine bir engel gibi gözükse de, buna asla mâni olamayan örümcek ağı gibidir. Bundan kurtulmak için hemen şeytanın ve nefs-i emmârenin şerrinden Allah’a sığınmak, hayırlı hiçbir işe “Eûzü-Besmele”siz başlamamak lazım. Felak ve Nâs surelerini, bilhassa yatacağımız zaman sünnete uygun şekilde okumayı ihmâl etmemek gerek.
Ayrıca dualarınızda, iltica ve tazarrularımızda, “Allâhümme innî eûzü bike min en üşrike bike şey’en ve ene a‘lemü vemâ lâ a‘lemü inneke ente’l-allâmu’l-ğuyûb” duasını da okumaya ihmâl etmemeliyiz.
Keza içinde bulunduğumuz ay mübarek Ramazan i ŞERİF AYI malum, O bakımdan bu ay içerinde Cenab-ı Hakk’ın zatından bahseden İhlâs suresini her gün 100 adet okumaya devam etmeliyiz,istiğfar ve salavati şerifleri çok okumalıyız sabah akşam 1 Fatiha 3 ihlasi şerif 3 felak 3 Nas surelerini. 7 ayrtülkirsi mutlaka okumalıyız
SONUÇ :
Böyle şeyleri düşünmeniz, aklınıza gelmesi sizi hiçbir zaman küfre düşürmez, imanınıza zarar vermez. Çünkü bu sözleri dilinizle söylememiş, kalben tasdik etmemişsiniz. Üstelik bunları düşündüğünüzden dolayı üzülüyorsunuz. Üzülmeniz, böyle bir düşünceye sahip olmadığınızı gösteriyor. Bir başka ifadeyle, küfrü gerektiren şeyleri hayâl etmek insanı dinden çıkarmaz. Küfür tevehhüm etmek yani inkârı farz etme ve vehmetme kişinin imanına zarar vermez. Küfrü zihnen düşünme ve ihtimâlini ölçmek için tefekkür etmek kişiyi kâfir yapmaz. Zira hem hayâl etme, hem vehmetme, hem tasvir etme, hem de tefekkür etme aklın tasdikinden ve kalbin kabulünden ayrı ve farklı şeylerdir. Hayâl, vehim, tasvir, tasavvur ve tefekkür kabiliyetleri bir derece serbesttir. İnsanın cüz’î iradesine pek boyun eğmezler ve söz dinlemezler. Binaenaleyh bunların insan iradesi dışındaki hareketlerinden dolayı insan mes’ul değildir, bunlardan dolayı hesaba çekilmeyecektir. Bunun Kitap’tan delili şu ayettir:
“Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” [Bakara suresi, 286]
Demek ki günahların kalpten geçmesi affedilmiştir. Hatta yapılmasına karar verilip yapılmadan pişman olunarak tevbe edilen günahlar bile affedilmiştir.
Sünnetten deliline gelince…
Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayet olunan şu hadis-i şeriftir. Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:
“Allah Teâlâ, ümmetim için gönüllerinin vesveselerinden -yahut nefislerinin söylediği şeylerden- kendileri bunları fiilen yapmadıkları ya da dilleriyle konuşmadıkları müddetçe vazgeçip affetmiştir.”
Bu hadis-i şeriften de anlaşılmaktadır ki, insanın iradesi dışında kalbinden geçen kötülükler ve içinden geçen vesveseler affedilmiştir. Ancak mü’mine muvafık ve münasip olan; sürekli bunlar boğuşmak-cebelleşmek yerine, sür’atle-usûlünce bunlardan kurtulmaya çaba sarf etmektir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder