İmâm Suyûtî (rah.) der ki: “Bilmek, işitmek gibi idrâkler şehitler için sabit olduğu gibi diğer ölüler için de sabittir. Hadîs-i şerîfler ve haberler şuna delâlet eder ki; kabirde medfun kimse, kendisini ziyaret edenleri bilir, onların selamını işitir, onu tanır ve selamına karşılık verir. Bu, şehitler ve diğer ölüler için umûmî bir hükümdür.”
Kabir azâbının hak olduğunun delillerinden olan Mü’min Sûresi’nin 46. âyet-i kerîmesinde -meâlen- şöyle buyrulmuştur: “(Azâbdan biri de) ateştir ki, onlar (kâfirler) buna sabah akşam arz olunacaklar. Kıyâmet koptuğunda ise ‘Firavun hanedanını azâbın en şiddetlisine atın’ (denilecektir).” Bu âyet-i celîlede, ruhların dünyada iken kendisiyle kâim olduğu beden cevherinden başkaca birer cevheri daha bulunduğuna ve ölümden sonra bunun idrâkinin devam ettiğine bir delâlet vardır. Selef-i Sâlihîn’in; Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiîn hazretlerinin, Ehl-i Sünnet ve Cemâat’in görüşü budur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Bedir Harbi’nden sonra, kâfirlerin cesetlerinin atıldığı kuyunun başında durup onlara şöyle hitapta bulunmuşlardı: “Ey filan oğlu filan! Siz, hayatta iken Allâh’a ve Resûlullâh’a itaat etmiş olsaydınız, itaatiniz şimdi sizi sevindirirdi, değil mi? (Şüphesiz sevindirirdi). Ey maktuller! Biz, Rabb’imizin bize vaad ettiği yardım ve zaferi muhakkak sûrette gerçek olarak bulduk. Ya siz, ilah edindiğiniz (putlarınız)ın size vaad ettiği(ni iddia ettiğiniz) zaferden ne buldunuz?” buyurdu. Bunun üzerine Hazret-i Ömer (r.a.): “Yâ Resûlallâh! Kendilerinde hayat eseri bulunmayan şu cesetlerle mi konuşuyorsunuz?” dedi.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.): “Muhammed’in hayatını kudretinde tutan Allâh’a yemin ederim ki benim söylediğim sözleri onlar, sizden daha iyi işitiyorlar.” buyurdular.
Fazilet Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder