11 Eylül 2019 Çarşamba

İLMİN FAZİLETİ • Önce Rasûlullâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin: “İlim taleb etmek her Müslümana farzdır” hadisiyle, başka bir rivayette gelen: “İlim Çin gibi uzak ülkelerde de olsa onu elde etmek için peşine düşünüz. İlim taleb etmek, hiç şüphesizi, her Müslümana farzdır” sözünün manasını zikredelim. • Âlimlerimizden Ebû Muhammed Sehl demiştir ki: “Hazret-i Peygamber (Sallallâhü aleyhi ve Sellem) herkese farz olan ilimle, ilm-i hâli, yani kulun içinde bulunduğu makamın hâlini bilmeyi kasdetmiştir. Çünkü herkese, Rabbi ile kendisi arasında, din ve dünyasıyla ilgili şeyleri özellikle bilmesi ve onlardaki Allah’ü Teâlâ’nın ahkâmını koruması gerekmektedir. (Bu sebeple içinde bulunduğu hâlin ilmini ve edebini öğrenmesi farzdır) • Âriflerden birisi de şöyle demiştir: “Hadisin manası, herkese marifet ilmini öğrenmesi ve gece gündüz içinde bulunduğu saatın gereğini yerine getirmesi farzdır,” demektir. • Şam âlimlerinden birisi de: “Hadisle kasdedilen şudur: “Herkese, ihlas ilmini öğrenmesi, nefsin âfetlerini ve vesveselerini, şeytanın hile, tuzak ve aldatmalarını tanıması, amelleri islah ve ifsad eden şeyleri yakinen bilmesi farzdır. Çünkü amellerde ihlas sahibi olmak farzdır. Hem Allah’ü Teâlâ İblisin düşmanlığını bildirmiş ve ona düşman olmayı emretmiştir.” • Basra âlimlerinden birisi demiştir ki: “Kalblerin ilmini bilmek, ona gelen düşünce çeşitlerini ve tafsilatını tanımak farzdır. Çünkü düşünceler kula, Allah’ü Teâlâ’dan gelip onu bir ilim ve hayra davet eden elçiler veya nefisle şeytandan kaynaklanan vesveselerdir. Bu durumda kul, Rabbinden gelenleri uygulamaya koyarak Allah’ü Teâlâ’ya icabet eder. O düşüncelerin bir kısmı, kul için bir imtihan olmaktadır. Bir de şu var ki düşünce, her amelin başlangıcı olan niyetin ilk oluşum safhasıdır. Fiiller niyetlerden ortaya çıkar ve niyetin kuvvet ve sıhhat derecesine göre fiillerin sonucu katlanarak kulun amel defterine kaydedilir. Bu durumda kul, melekten gelen ilhamla şeytandan gelen vesveseleri, ruhtan gelenle nefisten kaynaklanan düşünceleri, yakîn ilmi ve aklı tesirlerini birbirinden ayırıp tanımak durumunda ve zorundadır. Çünkü ancak bu şekilde onlara gerekli olan hükümleri bilebilir.” •Recâ b. Hayve’nin Abdurrahman b. Ğanem’den rivayet ettiği bir haberde: “İlim öğreniniz. Şüphesiz, Allah için ilim öğrenmek kula ilâhî bir haşyet kazandırır. İlim taleb etmek, bir basiret, onu müzakere etmek tesbih, ondan bahsetmek bir cihad, onu bilmeyenlere öğretmek bir sadaka, ehli olana bolca vermek Allah’a yakınlıktır. İlim yalnızlıkta yakın bir dost, halvet halinde arkadaş, sıkıntı ve darlık hallerinde hayrı gösteren bir delil, dostlar yanında bir süs, yabancılara en güzel bir yakınlık vesilesidir. • İlim cennet yolunu aydınlatır. İlim sayesinde Allah’ü Teâlâ birtakım insanları yüceltir, onları hayırlarda önder, hidayet yolunda imam, iyiliklerde delil yapar. İnsanlar arasında onların eserleri anlatılır, amelleri örnek alınır, fiillerine uyulur, görüşlerine başvurulur. Melekler onların dostluğuna heves ederler, kanatlarını üzerlerine gereler. Kâinatta yaş-kuru, her ne varsa, denizdeki balıklar, karadaki canlılar, gökteki yıldızlara varıncaya kadar her şey alimler için Allah’ü Teâlâ’dan mağfiret dilerler. Çünkü ilim, kalp gözünü açar, körelmiş göz ve gönüllere ışık saçar, zayıf bedenlere kuvvet olur. Kul ilim sayesinde, ebrârın/Salihlerin derecesine ve en âlî makamlara ulaşır. İlmi tefekkür gündüz orucuna, onu öğretmek gece ibadetine denktir. Allah’ü Teâlâ’ya itaat, ibadet, tevhid, haramlardan korunma, sıla-i rahim ilimle olur. İlim öncüdür, amel ise ona tabidir. O, iyilere ilham edilen bir nimettir. Şakîler/hak yoldan sapanlar ondan mahrumdur.” • Cündüp b. Abdullâh’ın (Radiyallâhü Anh) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bizler Rasûlullâh’ın (Sallallâhü Aleyhi ve Selllem) yanında bulunan dinamik bir gençler topluluğu idik. Bize Kur’an’dan önce imanı öğretti. Kur’an öğrendikçe imanımız artardı. • İbnu Mesud (Radiyallâhü Anh) demiştir ki: “Kur’an kendisiyle amel edilmesi için indirilmiştir. Siz ise, onu okuyup öğrenmeyi bir amel kabul edip bu kadarı ile yetindiniz. İleride öyle bir topluluk gelecek ki; onu musiki besteleri gibi güzel güzel okuyacaklar. Fakat onlar sizin en hayırlılarınız değildir.” Başka bir sözünde de: “Onu düzgünce okurlar, onunla dünya malı toplarlar fakat âhiretlerinde kendilerine faydalı olacak şekilde değerlendirmezler” denmiştir. • İbn Ömer ve başkalarından şu söz nakledilmiştir: “Biz Rasûlullâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte bir müddet beraber yaşadık. Bizden birisine önce iman, sonra Kur’an öğretilirdi. Kur’an’dan bir sure veya bir grup ayet nazil olduğu zaman, herkes onun helalini, haramını, üzerinde durulması gereken yerleri iyice öğrenip amel ederdi. Siz de bugün Kur’an’ı öğreniyorsunuz. Fakat ben çoklarını görüyorum ki kendisine sağlam bir imandan önce Kur’an öğretilir, o da Fatiha’dan başlayıp sonuna kadar bütün Kur’an’ı okuyor, fakat ne emreden ayetleri ne sakındıran ayetleri ne de üzerinde durulması gereken yerleri biliyor. Ancak yelpaze gibi sallana sallana okuyup geçiyor.” • Başka bir haberde de bu manada şöyle denmiştir: “Biz, Rasûlulllâh’la (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) beraberdik. Bize önce iman, sonra Kur’an öğretilirdi. Sizden sonra bir kavim gelecek ki, onlara sahih bir imandan önce Kur’an öğretilecek. Harflerinin hakkını verecek, güzel okuyacaklar fakat hüküm ve edebini zayi edecekler. Bir de: “Kur’an’ı biz okuruz, bizden daha güzel kim okuyabilir? Onu biz biliriz, bizden daha iyi kim bilebilir?” diyecekler. Onların Kur’an’dan nasipleri budur.” Diğer bir ifadede: “Onlar bu ümmetin en şerlileridir,” denmiştir. (Ebû Tâlib el-Mekkî-Kûtu’l-Kulûb) ✅ SÜKÛT ÂLİMİN SÜSÜ CAHİLİN ÖRTÜSÜDÜR Ehl-i hikmetten biri şunları söyler: "Sükûtta yedi bin hayır vardır. Bu yedi bin hayrın tamamı yedi cümle ile ifade edilmiştir. Her bir cümlede bin hayır bulunur. • Birinci cümle: Sükût, zahmetsiz meşakkatsiz bir ibadettir. • İkinci cümle: Sükût, mücevhersiz bir zînettir. • Üçüncü cümle: Sükût, kuvvetsiz kudretsiz bir heybettir. • Dördüncü cümle: Sükût, sûrsuz bir kaledir. • Beşinci cümle: Sükût, hiç kimseden özür dilemeye muhtaç olmamaktır. • Altıncı cümle: Sükût, Kirâmen Kâtibîn meleklerinin rahatıdır. • Yedinci cümle: Sükût, kusur ve ayıpların örtüsüdür." 《Tenbîhü'l-Gâfilîn, c.1, s.230》 ✅“Kim bildiği ile amel ederse, Allah’ü Teâlâ ona bilmediklerini öğretir. Onu amlede muvafffak kılar. Sonuçta kul cenneti hak eder. Kim de bildiği ile amel etmezse, bildiğinde de şaşırır, Allah onu amelde muvaffak kılmaz. Sonuçta cehennemi hak eder.” ((Ebû Nuaym, Hilye, x, 15)) Tâbiun’dan bir zat demiştir ki: “Kim bildiklerinin onda biri ile amel ederse, Allah’ü Teâlâ, ona bilmediklerini öğretir.”((Kûtu’l-Kulûb) ✅ İlim mi Efdaldır Akıl mı Efdaldır? İlim Efdaldır. Zirâ İlim Kadimdir (Başlangıcı Olmayandır); Akıl Hadîstir (Sonradan Olandır). [Mızraklı İlmihâl]

► Allahû Teâlâ Verdiği Nimetleri Kulunun Üzerinde Görmeyi Sever... Ebû Ahvas Babasının Şöyle Dediğini Nâkleder; Rasülullah Aleyhisselâm’a Üstü-Başı Pejmürde ve Toz İçerisinde Olan Bedevî Kılığında Biri Geldi. Rasülullah Ona, “Ne Malın Var?” Diye Sordu. Adam, “Allah Bana Her Nimetten Vermiş.” Dedi. Bunun Üzerine Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, “Allah Nimet Verdiği Kulunun Üzerinde O Nimeti Görmeyi Sever.” Buyurdu.
[Tirmizî, Edeb: 54; Dârimî, Libas: 14.]
► Vahîdî Tefsîri’nde Bildirilen Hadîs-i Şerifte, “Bir Kişi Hayırlı Amel İşleyince, Sağındaki Melek Birini On Yazar. Kötü Amel İşleyip Solundaki Melek Yazmak İsteyince, Sağdaki Onun Âmiri Olduğundan, Yedi Saat Bekletip, O Kimse İstiğfâr Ederse Yazmaz. Etmezse Bir Günâh Yazar.” Buyuruldu.
Kenzü’l-Esrâr’da Südî’den Mervîdir; Her Kişiyi Muhafaza Eden ve Amellerini Yazmak İçin Her Sabah Vaktinde İki Melek Gelir. İkindi Vaktinde Onlar Gider. Yerlerine İki Tane Daha Gelir. Bir Gün Gelen, Kıyâmete Kadar Bir Daha Gelmez.
“Biri Sağ Tarafında Biri Sol Tarafında Oturmuş İki Kâtip Meleğin, Amellerini Yazmakta Olduğunu Hatırla. [Kaf Sûresi On Yedinci Âyet-i Kerîme]” Âyetinde Mütelakkıyân’dan Murâd, Bu İkişer Melektir. Mücahid Hazretlerinden Mervîdir ki; Bu İki Melek Herkesin Bütün Söz, İş Hattâ Hastalığında Yaptıklarını Yazar.
Hasan-ı Basrî Hazretlerinden Bildirildi; Bu İki Melek Müvekkel Oldukları Kimseden Bir Ân Olsun Ayrılmazlar Ama Sadece Helâya Girdiği Zaman ve Cimâ’ Zamanında Yanından Ayrılıp, Sonra Yine Gelirler.
“Allahû Teâlâ Dilediğini Siler, Dilediğini Yazar. [Ra’d Sûresi Otuz Dokuzuncu Âyet-i Kerîme]” Âyetinin Manâsında Bildirilenlerden Biri Budur ki, Hafâza Melekleri Her Kişinin Bütün Söz ve İşlerini Yazıp, Hakk’a Arz Ettiklerinde, Sevâp ve Günâhtan Olmayan Harekât ve Sekenâtı, Sözleri, Sevâp ve İkabdan Birisiyle Ceza Olunacak Bir Şey Olmamakla Hakk Teâlâ Defterden Çıkarır ve Yok Eder.
Mevâhibü’l-Ledünniyye’de Yazıyor; “Ağzından Ne Söz Çıkarsa, Muhakkak Yanında Hazır Bir Gözcü Vardır. [Kaf Sûresi On Sekizinci Âyet-i Kerîme]”
Âyetinin Manâsında İbn-i Abbâs Hazretleri Şöyle Beyân Buyurmuş ve Demiştir ki; Herkesin Hayr ve Şerden Her Söylediği Sözü, Hattâ Yedim İçtim Gittim Geldim Ettim Kıldım Dediğini Yazıp Perşembe Günlerinde Söz ve Amelleri Arz Olunup, Hayr ve Şerre Ait Olanlar Alıkonup, İkisi ile de Alâkası Olmayanlar Atılır.
İbn-i Atiyye Tefsîri’nde, “Allahû Teâlâ Onların Amellerini Boşa Çıkarmıştır. [Muhammed Sûresi Dokuzuncu Âyet-i Kerîme]” Âyetinde Mezkûrdur; Her Kâfirin Kötülüklerini Yazmaya Müvekkel Melek Olduğu Mukarrerdir Lâkin Sevâpları Yazılmakta İhtilâf Olunup Bâzıları Yazılmaz, Ancak Dünyevî Mükâfatla Karşılanır Dediler.
Bâzıları Sevâplarının Karşılığı Dünyâda Verilmek İçin Hafâza Melekleri Sevâplarını Yazar Dediler. Bâzıları Îmâna Geldikten Sonra Yapılacak Sevâplara İlâve Edilir Demişlerdir.
Vahîdî Tefsîri’nde, “O Gün Semâyı, Kitapların Sahifelerini Dürer Gibi Düreceğiz. [Enbiyâ Sûresi Yüz Dördüncü Âyet-i Kerîme]” Âyetinin Manâsında İbn-i Abbâs ve İbn-i Ömer Hazretlerinden Bildirilir ki; Bir İnsan Vefât Edince, Sahifelerin Zabtına Müvekkel Olan Siccil Adlı Meleğe Onun Amel Defteri Verilip, O da Alıp Tay Eder, Yani Derip Devşirip Saklar. Rasül-ü Ekrem Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimizden Bildirilir; Bir Kimse Vefât Edince, Amellerini Yazan İki Melek, “Yâ Rabbi, Falân Kulunu Sen Kabz Ettin. Bundan Sonrası İçin Nereye Buyurursun, Nereye Varalım?” Dediklerinde, “Göklerin ve Yerlerim Bana İbâdet Eden Kullarımla Doludur. Vefât Eden Kulumun Kabrine Varıp, Kıyâmete Kadar Bana Tesbih ve Tekbir ve Tehlîl Edip, Sevâbını Onun İyilikleri Tarafına Yazın!” Diye Emreder. “Onları (Dünyâda) Kendilerine Tanıtmış Olduğu Cennetine Koyar. [Muhammed Sûresi Altıncı Âyet-i Kerîme]” Âyetinde Mücahid Hazretleri Demiştir; Cennettekilerin Her Biri Cennetteki Makamlarına Delilsiz Yönelip Giderler ve Hiç Şaşırmazlar, Yanılmazlar. Sanki Yaratılalıdan Beri Mesken ve Vatanları idi. Mukâtil Hazretleri Demiştir ki; Herkesin Amellerini Yazan Melekler Önlerine Düşüp Cennette Ona Verilen Yüksek Makamı ve Hakk Teâlâ’nın Çeşit-Çeşit Nimetlerini ve Bütün Şeyleri Târif ve Tavsif Ederler. Gürânî Tefsîri’nde de Mukâtil Hazretlerinden Mervîdir ki; Cennet Ehlinden Her Birinin Dünyâda Amellerine Müvekkel Olan Melek Önüne Düşüp, Cennete Vâsıl ve Dâhil Eder. Tefsîr-i Teysîr’de Hazreti Âişe Radiyallâhû Anhâ Buyurdu; Kıyâmetin İlk Alâmeti Zuhur Ettikten Sonra İnsanın Amellerini Yazmaya Asla Melekler Gönderilmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder