11 Eylül 2019 Çarşamba

MÜRŞİD-İ KAMİL’İN VASIFLARI “İrşad”, doğru yolu göstermek, öğretmek mânâlarına gelmektedir. Bu mefhûmun kökü, sapıklığın zıddı olan rüşd kelimesidir. Rüşd’ün mânâsı ise, doğru yolu bulup girmek demektir. Bu yol maddî de olabilir, mânevî de… Tasavvuf ıstılâhında ise irşad, doğru yola sevketmek veya yönlendirmek mânâsını ihtivâ eder. Bu bir nevi kılavuzluktur ki; bunlar, başta Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz olmak üzere, “Benim ümmetimin âlimleri, peygamberlerin vârisleridir” hadîs-i şerifinin sırrına mazhar olmuş, irşâda ehil ve salâhiyettar olan onun vârisleridir; yani mürşidân-ı kirâmdır. Onlar, hem kâmil hem de mükemmil olan hakîkat âlimleridir. Zira sadece kâmil olmak (kendisinin olgunlaşıp mükemmel olması) yetmez; mükemmil de olması lâzımdır ki başkalarını tekemmül ettirebilsin, kemâle erdirip mükemmelleştirebilsin. MÜRŞİD NASIL OLMALI? Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiye’nin 12. halkasını teşkil eden Hâce Ali Râmitenî (k.s.) hazretlerinden: “Mürşid, aynen kuş yetiştiricisi gibidir. Kuş yetiştiricisi, kuşun kursağına ne kadar yem gireceğini bilmesi gerekir ki, ona fazla yem yüklemesin. [Zira yemin azı faydalı olmadığı gibi, fazlası da zararlıdır.] Buna göre mürşid olan zât da, mürîdin kabiliyeti nisbetinde, zikir telkîn eder [ezbere değil]. “Kezâ, insanları Hakk’a dâvet eden kimse, vahşî hayvan terbiyecisi gibi sabırlı ve tecrübeli olmalıdır. Vahşî hayvan terbiyecisi, nasıl uğraştığı hayvanın huyunu, istidâdını bilip ona göre davranırsa, Hak yolunun dâvetçisi de öyle olmalıdır.” MÜRŞİDDE OLMASI GEREKEN ON İKİ HASLET Abdülkadir el-Cîlî (k.s.) dedi ki: “Bir mürşid kendisinde on iki hasleti bulundurmadıkça nihâyet(1) seccadesine oturup inâyet(2) kılıcını kuşanamaz. “Bunlardan iki haslet Allah Teâlâ’dan, iki haslet Resûlüllah’tan (s.a.v.), iki haslet Hz. Ebû Bekir’den, iki haslet, Hz. Ömer’den, iki haslet Hz. Osman’dan, iki haslet de Hz. Ali’dendir (r. anhüm). • Hz. Allah’tan olan hasletler, Settâr (ayıpları ziyadesiyle örtücü) ve Gaffâr (günahları ziyadesiyle bağışlayıcı) sıfatlarıdır. • Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’den olan vasıflar, Şefîk (çok şefkatli) ve Refîk (ona her hususta çokça yardımcı olmak) vasıflarıdır. • Hz. Ebû Bekir’den (r.a.) vasıflar, sâdık (özde ve sözde doğruluk) ve mütesaddık (tasadduk eden, bolca sadaka verme) vasıflarıdır. • Hz. Ömer’den (r.a.) olan vasıflar, çokça iyiliği emredip kötülükten nehyetme vasıflarıdır. • Hz. Osman’den (r.a.) olan sıfatlar, misâfirperverlik ve geceleri insanlar uykuda iken namaz kılmak vasıflarıdır. • Hz. Ali’den (r.a.) olması gereken vasıflar ise, âlim ve cesur olma vasıflarıdır. İşte böyle bir zât, nefsini ve hakikat yolcularını terbiye etmesini bilir.(3) *** Kısacası her şeyin olduğu gibi, insanları manevî bakımdan irşad edebilme selahiyetinin de şartları var. Öyle akşamdan sabaha şeyh olaçıkagelmek yok. “Her çalı dibinde bir mürşid” olmaz. Olursa kıymeti-değeri kalmaz. Bu gibiler için Bağdatlı Rûhi ne güzel söylemiş: Gör zâhidi kim sâhib-i irşâd olayım der Dün mektebe vardı bugün üstâd olayım der. Halis Ece DİPNOTLAR (1) Nihâyet: Son, uc mânâsınadır. “Nihayet seccadesine oturmak” maneviyat yolunda bütün menzilleri-konakları aşıp sona ulaşmak demektir. (2) İnâyet: Lûtuf, ihsan, kayırma mânâlarınadır. “İnâyet kılıcını kuşanamak” ise, mürşidlik makamına nail olmuş zâtın, Cenâb-ı Hak’tan insanları irşad etme selahiyetini alması demektir. (3) Allâme Muhammed b. Yahyâ et-Tâifi, Cevherden Gerdanlıklar, 54-55

►TEŞEBBÜH ( BENZEME-MODEL EDİNME )
Tasavvufi terbiye altına giren her bir müslümanın hayatında meydana gelen en önemli değişiklik, onun Allah katında değerli olan şahıslara ve hayatlarına duyduğu ilgi , yakınlık, hayranlık ve onlara benzeme arzusudur. Esasen insanın şekillenmesinde , insanı kamil yada insanı nagıs olmasında kimleri örnek aldığı meselesi çok önem arz eden bir husustur. Buna “teşebbüh” denilir.Yani model edinme (rol-model) ve numune alma mevzuudur.Ebu Davud’un kaydettiği “Kim bir kavme benzerse o da onlardandır” hadisi şerifi ve Tirmizi’nin kaydettiği “Bizim dışımızdakilere benzeyen bizden değildir” hadisi şerifi sırrınca hidayete ve kurtuluşa ermekte yada erememekte en başta gelen unsur budur ki tasavvufta ve teşebbühte asıl hedefi “GAD EFLEHA” sırrına mazhar olabilmektir.
🔘►PEKİ BİR MÜMİN KİMLERE BENZEMELİ
VE KİMLERİ NUMUNE ALMALIDIR ?
1-Biz, dört defa malının tamamını Fisebilillah hibe eden, geridekilere ne bıraktın ? sorusuna Allah ve Rasülünü bıraktım, yetmez mi ? diyen Hz.Ebu Bekir Sıddık’ı ,
2-Biz, Halife olunca her saat başı kendisine “ölüm var ya Ömer” diye hatırlatacak bir memur tutarak, maaşını kendi cebinden ödeyen, Devlet işlerini yürüttüğü esnada gelerek selam veren arkadaşının selamını bir müddet almayan, sonra kandili söndürerek cebinden çıkardığı mumu yakarak selama cevap veren ve şahsi işlerimi devlet imkanlarıyla, beytül-malla görmemeye çalışıyorum diyen Hz.Ömer’i ,
3-Biz, melekler bile kendi hayasına hayran kalan, İslami hizmetlerin en büyük finansörü ve hamisi-destekçisi olan Hz.Osman’ı,
4-Biz, islamın bir savaşında yere yıktığı kafiri üç kere islama davet eden, menfi cevap vermesi üzerine katledeceği esnada aşağıdan beri yüzüne tükürdüğü için salıveren ve biraz önce dinim içindi,şimdi ise nefsim için olacak diye öldürmekten vazgeçtim diyen,böylece onun “İslam ne muazzam bir din” diyerek şehadet getirmesine sebep olan Hz.Ali’yi ,
5-Biz, cesedim tabuttan alınıp kabre konulurken dar kefenin içinde uzuvlarım belli olmasın ve erkekler tarafından fark edilmesin için beni gece karanlığında defnedin diye evlatları Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin’e vasiyet eden Hz.Fatıma’yı
6-Biz,bir savaşta kocasının,babasının,oğlunun ve kardeşinin şehit düşmüş bedenlerini gördüğü halde “benim peygamberim nerede?O varsa hepimize yeter” diyen Hz.Sümeyra’yı
7-Biz, yüzlerce kilo ağırlığındaki kayanın altında ve zıt yönlere koşturulan develere ayaklarından bağlanarak eziyet gördüğü esnada bile kelime-i şehadeti okuyan peygamberimizin müezzini Hz.Bilal ve islamın ilk şehidi Hz.Sümeyye ‘yi
8-Biz, belki hanımımın tesiriyle anamın hakkını çiğnerim korkusuyla annesinin vefatına kadar evlenmeyen tabiinin en büyüğü ve Rasulüllah aşığı ( ki efendimiz hırkasını ona hediye olarak göndermiştir) Hz.Veysel Karani’yi
9-Biz, helada (tuvalette) kullandığı taharet tası kırıldığı için günlerce ağlayan ve “yıllardan beri benim avretimi sadece bu gördü,şimdi ise yenisi görecek” diyerek edep dersi veren İmamı Muhammed Birgivi’yi
10- Biz, Rasulullah’ın makberi şerifini tunç ile inşa ettirirken çalışan ustalara “aletlerinize keçe bağlayın, ses çıkararak Rasülü rahatsız etmeyesiniz” diyen Gazneli Mahmud Hazretleri’ni
11-Biz, ısırdığı elmayı helal ettirebilmek için yıllarca köleliğe razı olan İmamı Azam’ın babası Hz.Sabit’i
12-Biz, Küfe’de koyun çalındığı için yedi sene koyun eti yemeyen ve defolu kumaşı sattığı için ortağından ayrılarak o günkü hâsılatın tamamını tasadduk eden ve iyiliği başına kakmış olurum korkusuyla alacaklı olduğu kişinin sahanlığına sığınmayıp sırılsıklam ıslanan fıkıh evinin sahibi ve “levlessenetan leheleken-numan” sözünün sahibi İmamı Azam’ı
13-Biz “Allah’ımızın bunca nimeti karşısında rukularda beşten az, secdelerde yediden az tesbih okumaktan haya ederim” diyen ve “MEKTUBAT” isimli eserini alemi islama manevi miras bırakan İmam Rabbani’yi
14-Biz, kendi dükkanının da bulunduğu çarşıda yangın çıktığı için oraya doğru koşan, bütün dükkanlar kül oldu ama senin dükkanına bir zarar olmadı haberini alınca önce hamd eden,sonrada diğer müslümanların zararlarını unutarak niçin hamdettim (sevindim) diyerek hamdine tam otuz sene tevbe eden Sırrı Sakati hazretlerini
15-Biz,yerde çamurlar içinde bulduğu ayet yazılı kağıdı hürmetle çamurlar arasından alıp kaldırarak velayet rütbesine ulaşan Hz. Bişri Hafi’yi
16-Biz, “nereden geliyorsun” sualine “cehennemden geliyorum,ateş lazım oldu,cehenneme gittim,bana:herkes buraya ateşini dünyadan getirir,sana ateş veremeyiz dediler” diyen,Ve kendisine olan borcunu ödemediği için mezarlığa gidip beklemeye başlayan “nasıl olsa eninde,sonunda buraya gelirde ödersin” diyen Hz. Behlül ‘ü
17-Biz, fetihten sonra yolunu keserek bizim dua haklarımızı unutma diyen dervişlere “ben sizin duanızın bereketini unutmayayım, sizde benim mücahid askerlerimin kılıçlarının hakkını unutmayın” diyerek çok mühim bir noktaya dikkatleri çeken ve kuşbakışı bakıldığında Arapça “MUHAMMED” şeklinde hisar inşa ettiren Hz. Fatih’i
18-Biz, “ Allah’ım beni at sırtından indirtme, beni yatağımda öldürme ya Rabbi” diyerek vatana hizmet aşkını isbat eden Yavuz Sultan Selim’i
19-Biz, Medine-i Münevvere’ye kadar döşettiği tren yolunu inşa eden mühendisleri toplayarak “öyle bir proje uygulayın ki tren Rasulullah’ın Ravzası’na biraz mesafe varken motorları stop edilsin kendi hızıyla son durağa ulaşsın ve O’nun huzuruna saygısızca gürültüyle girilmesin” talimatını veren ve yatağından musluğa kadar teyemmüm abdesti ile giden manevi amcamız Ulu Hakan Abdulhamid Han’ı
20-VE NİHAYET BİZ ;
“Devrinin tüm zahiri ve batıni ilimlerini tahsil eden, Silistre Rüştiyesi ve Satırlı Medresesinde tahsiline başlayan, Fatih dersiamı Bafralı Ahmet Efendi’den birincilikle icazetini alan,sonra da Darul-hilafeti Aliyyenin kısmı alisini(ilahiyatı),Medresetül-kuzatı (hukuk) tamamlayarak Süleymeniye Medresesinde mastır yapan ve doktora tezinden(risaleden)on üzerinden 9+9/14 alarak önce müderris(öğretim üyesi)sonra da dersiam (profösör) lük ünvanına ulaşan,böylece devrinin ilim otoritesi olan,tedrisata ehli beytinden(iki kerimesinden)başlayarak her şart ve zeminde talebe okutan,Kuranı öğreten,talebelerine alamadığını evine de almayan,talebelerinin sobası yanmadığı zamanlarda evinde de soba yaktırmayan,kendisinden dua isteyenlere talebelerini göstererek“sizin duacılarınız ve şefaatçılarınız onlardır” diyen,zamanının ehlisünnet uleması ile işbirliği yapan,sapık fırkalarla mücadele eden,“ İmamı Rabbani evlatları,onlar hiç abdestsiz yere basmazlar” diyerek talebelerini daimi ibadet derecesine yükselten, “evlatlarım okuyun bu ilmi,öğrenin bu dini,ancak Allahın ilmi Allahın dini kurtarır bu milleti” diyerek kurtuluş reçetesini açıklayan,hocanız ölünce ne yapacaksınız diye soran kişiye “o zaman her birimiz bir Süleyman oluruz” cevabını veren talebesinden çok memnun olarak günlerce bunu dile getiren,her sabah evinden çıkarken ”Allah’ım bana bu gün en az bir kuluna iyilik yapmayı nasip et,Allahım beni bu gün en çok bir kuluna zarar vermekten koru” , “Allahım herkes Müslüman olsun,herkes alim olsun,herkes zengin olsun,herkes cennetlik olsun” diye dua ederek çıkan ve talebelerini bu aşı ile terbiye eden,her sene en az beş tane ağaç fidanı diken,“bankalar tüccar mezarlığıdır” sözleriyle ticaret erbabını uyaran,kirada oturanlara evden çıkarken boyasını,badanasını yaparak tertemiz bırakın tavsiyesini yapan,memur olacak talebesine “bir iş için sana gelen insanların işini gör ve kolaylaştır” talimatını veren,“tefrikaya düşmeyin,kavmiyet gütmeyin,ehli sünnetin dışındaki yollara sapmayın” diyerek fitneyi –bölücülüğü önleyen,talebelerine günde üç öğün okuttuğu yemek duasında “Ey Allah’ım Devletimizi daim eyle” duasıyla gerçek vatanperverliğini gösteren,1936 ile 1959 arasında 23 sene fiilen ve kıyamete kadar devam edecek olan manevi tasarrufu ile nasibi olan kalplere Allah’ın nurunu ulaştıran son devrin en büyük iman hazinesi,dersiam ve Mürşid-i Kamil Ebul-Faruk Süleyman Hilmi Tunahan Silistrevi k.s. Hazretlerini (d.1888 / v.16 Eylül 1959) kendimize numune (model-düstur) edinmeliyiz.
Böylece iki cihan selametine ve seadetine ulaşmaya çalışmalıyız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder