vurup derin bir yara açtı; yara, tâ kemiğime kadar indi.
Allâh Resûlü (s.a.v.)’in yanına gittim, yarayı açıp içine
doğru nefes buyurdular. Ondan sonra yaranın acısını
hissettiğimi hatırlamıyorum.” (Taberânî)
doğru nefes buyurdular. Ondan sonra yaranın acısını
hissettiğimi hatırlamıyorum.” (Taberânî)
Sahâbe’den bir zât anlatıyor: “Avucumun içinde bir
ur çıkmıştı. Allâh’ın Peygamberi (s.a.v.)’e vardım ve:
ur çıkmıştı. Allâh’ın Peygamberi (s.a.v.)’e vardım ve:
– Yâ Nebiyyallâh (s.a.v.)! Şu ur gittikçe büyüyor, ne
kılıç tutabiliyorum ne de hayvanın dizginini, dedim.
kılıç tutabiliyorum ne de hayvanın dizginini, dedim.
– Bana doğru yaklaş, buyurdular.
Yaklaştım, avucumun içine okuyup üfledikten sonra
elini urun üzerine koyarak bir süre oğdu. Sonra elini kaldırdığında urdan eser göremedim!” (Taberânî)
elini urun üzerine koyarak bir süre oğdu. Sonra elini kaldırdığında urdan eser göremedim!” (Taberânî)
Abyâd b. Hammâl anlatıyor: “Yüzümde ekzema
hastalığı peydâ olmuştu, neredeyse burnum kopacaktı.
hastalığı peydâ olmuştu, neredeyse burnum kopacaktı.
Resûlullâh (s.a.v.), beni huzûruna çağırdı, mübârek elini yüzüme sürdü. O gün akşam olmadan yüzümde ekzemadan eser kalmadı.” (Ebû Nu‘aym)
Râfi‘ b. Hadic (r.a.) anlatıyor: “Bir gün Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanına girdim, içerde bir kazanda et kaynıyordu. Gözüme ilişen bir parça iç yağını canım çekti, alıp yedim. Bu yüzden bir sene hasta oldum (karın ağrısına yakalandım). Sonra durumu Resûlullâh (s.a.v.)’e arz ettim. Bana:
– O yağda yedi kişinin hakkı vardı, buyurduktan
sonra mübârek elini karnıma sürdü, anında yeşil istifra yaptım. Kendisini hak dîn ile gönderen Allâh’a
yemîn ederim ki o günden sonra karın ağrısı görmedim.” (Ebû Nu‘aym)
sonra mübârek elini karnıma sürdü, anında yeşil istifra yaptım. Kendisini hak dîn ile gönderen Allâh’a
yemîn ederim ki o günden sonra karın ağrısı görmedim.” (Ebû Nu‘aym)
(M. Yusuf Kandehlevî, Hayâtü’s Sahâbe, 4c., 341.s.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder