15 Mart 2020 Pazar

Rabbim (c.c.) kimseyi imtihan etmesin. O imtihan ederse, hangimiz bunu kazanabiliriz? Bizler zayıf kullarız, imtihana tahammül gücümüz yok. İltimas-ı ilahisi ve Habibinin yüzü suyu hürmetine imtihansız olarak huzuruna kâmil imanla çıkabilmeyi nasip eylesin. İmtihan belâ ve musibet demektir. Bunları Allah dostaları isteyebilir. Çünkü o tür sıkıntılar manevi derecelerin yükselmesi içindir, onlar buna tahammül gösterebilirler. Ama bizim gibilere yaraşan, uygun olan; Mevlamızdan af ve afiyet dilemektir. Kaldı ki şunu da unutmamak lazım; bu dünyada rahatın hiçbir cinsi yoktur. Bu âlem her yönüyle sıkıcıdır. Aslolan ahirettir. Hakiki manada saadet de selamet de oradadır. Burada hemen herkesin kendine göre dertleri-sıkıntıları vardır, dertsiz-sıkıntısız-meşakkatsiz, başı selamette olan insan hemen hemen yok gibidir. Hani meşhur sözümüzdür, “Allah dağına göre kar verir”. Bu noktada önemli olan, bu sıkıntı ve musibetlerden bizim nasibimize düşen kısma hamd ile (şükür’le değil) tahammül edebilmek ve bu arada gidermesi için de Cenab-ı Mevlâ’ya iltica etmek, maddi ve manevi çarelerine müracaat edebilmektir.

Bir gün birisi, Hasan-ı Basri’nin (rh.) yanına geldi ve dedi ki:
- 'Ey imam! Gökten yağmur yağmıyor.'
Bunun üzerine Hasan-ı Basri hazretleri:
- 'O halde Allah’tan (c.c.) af dile / tevbe et, istiğfar oku' buyurdu..
Sonra bir başkası huzura girdi, o da:
- 'Ey imam! Çocuğum olmuyor' dedi..
Hasan-ı Basri hazretleri ona da:
- 'Allah’tan af dile / tevbe ve istiğfar et’ buyurdu.
Sonra üçüncü bir adam geldi ve şöyle dedi:
- 'Ey imam! Fakirlikten yana sıkıntım var.'
Hasan-ı Basri hazretleri ona da:
- Allah’tan af dile / tevbe ve istiğfar et' buyurdu.
Bu manzara karşısında mecliste bütün bu olup bitenlere şahit olan bir şahıs:
- 'Ey imam, hayret sana! Sen bir ihtiyacı için yanına gelen herkese, 'Allah’tan af dile, istiğfar et mi dersin?’ dedi..
Bunun üzerine Hasan-ı Basri hazretleri adama şöyle cevap verdi:
- 'Ey Fülan! Sen Allahu Teâla’nın (aşağıda meallerini arzettiğimiz) şu ayetlerini okumadın mı hiç:
Meali: “(Nuh a.s.): Gelin dedim, Rabbınızın mağfiretini (bağışlamasını) isteyin; çünkü O, mağfireti çok bir Gaffâr’dır (pek bağışlayıcıdır).
“Bol hayır ile üzerinize semâyı salsın (üstünüze gökten bol ve bereketli yağmur yağdırsın).
“Ve size mallar ve oğullarla/evlatlarla imdâd eylesin (yardım etsin), sizin için Cennetler yapsın (bahçeler versin), sizin için ırmaklar yapsın (akıtsın).” [Nuh suresi, 10-11-12]
***Kısaca tevbe ve istiğfar: “Estağfirullâhe’l-azıym ve etûbü ileyk” cümlesidir. Bunu çokça ve sıkça okumak lazım.
Dille yapılan istiğfarın en efdâli, en üstünü, en büyüğü ise, Seyyidü’l-istiğfar’dır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder